Antalya Film Forum'da Ödüller Sahiplerini Buldu

Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafından gerçekleştirilen 61. Milletlerarası Antalya Altın Portakal Sinema Festivali’nin ortak imal ve proje geliştirme platformu olan Antalya Sinema Forum (AFF) iki günlük dopdolu bir programın akabinde ödül merasimiyle sona erdi. Bütün dünyadan kesim profesyonelleri sinema yapmaya gönül verenlerle bir ortaya getiren Forum, bu yıl 119 müracaat ortasından seçtiği 19 projeyi değerlendirip en güzellerini ödüllerle destekledi. 

Su Hotel’deki ödül merasiminde konuşan AFF Yöneticisi Betül Günay, foruma takviye veren; WOM Stüdyo, GAİN, BKM Mutfak, The TAMTAM, Chantier Films, Antalya Sinema Takımı, Varyete Bros, Adam Canavar Design House, Rollart Sinema, E-Ofis, Antalya Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri ve şenlik idari yöneticisi Av. Cansel Tuncer ve sanat yöneticisi Deniz Yavuz’a teşekkür etti. 

AFF 2024 ÖDÜLLERİ

Uzun Metraj Kurmaca Sinema Pitching Platformu

• Uzun Metraj Kurmaca Sinema Pitching Platformu Mükafatları: Direktörlüğünü Aydın Orak’ın üstlendiği, yapımcılığını ise Aydın Orak, Murat Hasarı ve Fahriye Şentürk’ün paylaştığı “Ölü Arının İğnesi” ile direktörlüğünü İlyas Soner Yıldırım’ın, yapımcılığını Buyruk Melek’in üstlendiği “Kırk Gün Kırk Gece”
• WOM Studio - Stüdyo Kullanım Takviyesi: Direktörlüğünü Nursen Çetin Köreken’in, yapımcılığını Ümit Köreken’in üstlendiği “Üç Kızın Hikayesi”
• Rollart – Teknik Ekipman Dayanağı: Direktörlüğünü Aydın Orak’ın üstlendiği, yapımcılığını ise Aydın Orak, Murat Hasarı ve Fahriye Şentürk’ün paylaştığı “Ölü Arının İğnesi” 
• Uzun Metraj Kurmaca Sinema Work In Progress Platformu
• Uzun Metraj Kurmaca Sinema Work In Progress Platformu Mükafatı: Direktörlüğünü Şeyhmus Altın’ın, yapımcılığını Fevziye Hazal Yazan’ın üstlendiği “Memento Non Mori”
• AFF Heyet Özel Mükafatı: Direktörlüğünü Banu Sıvacı’nın, yapımcılığını Yusuf Aslanyürek’in üstlendiği “Günyüzü”
• Chantier Dağıtım Mükafatı: Direktörlüğünü Şeyhmus Altın’ın, yapımcılığını Fevziye Hazal Yazan’ın üstlendiği “Memento Non Mori”
• The TAMTAM - Color Suit ve Finishing Dayanak Mükafatı: Direktörlüğünü Şeyhmus Altın’ın, yapımcılığını Fevziye Hazal Yazan’ın üstlendiği “Memento Non Mori”
• Belgesel Sinema Work In Progress Platformu
• Belgesel Sinema Work In Progress Platformu Mükafatı: Direktörlüğünü Morteza Atabaki’nin, yapımcılığını Murat Öneş’in üstlendiği “32 Metre”

Dizi / Kısa Dizi Pitching Platformu 

• Gain - Proje Geliştirme Takviyesi Mükafatı: Direktörlüğünü Salih Toprak’ın, yapımcılığını Sedat Tanrıkolu’nun üstlendiği “Keko”
• BKM Mutfak - Senaryo ve Oyun Yazma Atölyesi Mükafatı: Direktörlüğünü Salih Toprak’ın, yapımcılığını Sedat Tanrıkolu’nun üstlendiği “Keko”
• Sümer Tilmaç Antalya Senaryo Dayanak Fonu Pitching Platformu
• Sümer Tilmaç Antalya Senaryo Dayanak Fonu Pitching Platformu Mükafatı: Senaryosunu Nazlı Elif Durlu’nun kaleme aldığı “Mutlu Bir Yuva”
• Antalya Sinema Takımı - Üretim Danışmanlığı Dayanağı Mükafatı: Senaryosunu Nazlı Elif Durlu’nun kaleme aldığı “Mutlu Bir Yuva”

7-9 Ekim tarihleri ortasındaki Forum’da iki gün boyunca yeni projeler değerlendirildi, usta oyuncu Mehmet Aslantuğ bir ustalık dersi gerçekleştirdi ve alanında uzman isimler de özel sunumlarla deneyimlerini ve fikirlerini paylaştı. 

“Stüdyo Sineması” başlıklı sunumda Mert Baydur ve Kaan Acemi; 20125’te hayata geçiriliecek ve Avrupa’nın en büyük 3. sinema platosu olması hedeflenen WOM Stüdyoları’ndan bahsetti. Acemi; İstanbul’da kurulacak platonun, kesimdeki daralmanın önüne geçmeyi amaçladığını söyledi. Müjdeci, “Yapım maaliyetlerini düşürerek yüzlerce şahsa istihdam sağlayan, dolaylı yoldan milyonlarca şahsa dokunan sinema kesimine takviye olabilmenin memnunluğunu yaşıyoruz” diye konuştu.

“Film Üretimlerinde Milletlerarası İştirakler ve Sanat Sinemasının Geleceği” başlıklı, yönetmen Aydın Sayman’ın moderatörlüğündeki sunumda ise yönetmen Nur Dolay konuştu. Dolay, öncelikle sinemadan kastını açıkladı: “Aslında sinema deyince ben, sinema sanayisinden bahsetmiyorum. Sinema sanayisi, cümbüş sanayisi manasına geliyor. Biz sinemadan bahsederken, Avrupa’da olduğu üzere, yedinci sanattan bahsediyoruz. 2011’de Berlin’de Bela Tarr’a Gümüş Ayı verilmişti. Mükafatı alırken teşekkür etmedi, sonra basın konferansında ‘Bu, sinemanın sonudur’, dedi. Herkes ‘Bela Tarr artık sinema yapmayacak’ dedi, ben de o denli düşündüm. Lakin onunı söylediği, sinemanın nitekim bitişiydi. Bunu artık anlıyorum” Dolay, daha sonra gösterim imkanlarındaki değişime değindi. Kendisinin çocukluk ve gençlik yıllarındaki sinemaların vakitle kapandığını ve yerlerini kompleks sinemaların aldığını anlatan Dolay, şöyle konuştu: Avrupa’da da mesela Fransa’nın öncülüğünde Europa sinema diye bir hareket ortaya çıktı. Aslında Avrupa Birliği’nin temel prensibi özgür rekabet; hiçbir halde takviye istemiyorlar. Ama Fransa diretti; kültürel istisna yapalım ve kültürel alanda destekleyelim diye. Fransa’nın başını çekmesiyle Fransız Kültür Bakanlığı ve ondan daha bağımsız olarak hareket eden Ulusal Sinema Merkezi’nin katkılarıyla Sinema Europa yaratıldı. Bütün Avrupa’yı sardı. Sanıyorum İstanbul’da 3 tane sinema var bu ağın içinde. Şu an dünyada 38 ülkede, 750 kentte bin 240 sinema, bu fondan yararlanıyor. 

Bunlar seyirciyi çekmek için daha farklı teknikler de bulmaya başladılar. Mesela sinema direktörün davet edilmesi, sinemadan sonra konuşmalar, mesela bir Pazar sabahı çaylar kahveler bizden, pastalar çörekler sizden, diyerek bir buluşma düzenliyorlar. Lakin yeniden de bu multiplex dediğimiz sinemalarla rekabet edemediler. Korsan platformanlardan indirme, Netflix üzere platformların ortaya çıkması… Covid de son darbeyi vurdu sinemada film izleme kültürüne ve herkes kocaman ekranlar aldı konutuna. Sinema Europa ağı bütün dayanaklara karşın dayanamadı bunun karşısında ve çabucak hemen bitti diyebilirim. Netflix’te, Disney’deki sinemalarda sanat ve deneme sinemalarına hiçbir formda imal iştiraki yapmıyorlar. Onları büsbütün dışlıyorlar ve vurdulu kırdılı, içinde seks olacak ya da işte dünyanın sonu üzere sinemalara para veriyorlar. Bir yerde finansman bulamıyoruz sinema yapmak için”

Bu kurallar altında sinema yapmaya devam etmeyi sorguladığını söz eden Dolay, kanılarına, İtalyan direktör Nanni Moretti’nin bir sinemasında bulduğu karşılığı paylaştı: “Moretti, Parlak Bir Gelecek sinemasında tıpkı soruyu soruyor. Orada sinema yapmaya çalışan bir direktör var. Etrafında kalabalık bir grup, her şey, her sinema imalinde olduğu üzere, zıt gidiyor ve bunlar Netflix ile bir imal mutabakatı imzalamaya çalışıyorlar lakin Netflix’in istediği kalıplara uydurmak epeyce güç oluyor. Moretti de bir yerde Bela Tarr’ın söylediğini söylüyor; sinema bitti, diye. Sinema sanayisi denilen şey ezdi geçti sinemayı”

Uluslararası ortak imal imkanlarından da bahseden Dolay, şu örnekleri verdi: “Mesela İrlanda, Malta büyük dayanaklar sunuyor; Avusturya’nın, Fransa’nın, Almanya’nın dayanakları var. Lakin bunlara girmek için çok kesin kaideler var. Mesela Malta’da çekeceğiniz bir sinema için mevzu Malta ise büyük dayanak var. İrlanda da sinemanın bir kısmının orada yapılmasını istiyor. İspanya ekonomik olarak feci durumda. Amerika malum; onların istediği sinemalar, Netflix tipleri. Amerikan sinema marketlerine gitmek isterseniz dünyanın birçok ülkesinden gelen direktörlerle yapımcılarla tanışma imkanı var. Oraya evvelce kayıt olduğunuzda 4-5 ay evvelden bütün iştirakçilerin adreslerini yolluyorlar size. Eskaza bir üretimci buldunuz Amerikan sinema pazarında; yapımcıya hiç itiraz etmeyeceksiniz! En uygun şey; Fransa- Almanya paydaşlığı. Aralarındaözel bir muahede var; Almanya’dan bir üretimci bulursanız Fransa ile rahatlıkla anlaşıp kaynak bulabilirsiniz”

“Girişimcilikten Sinemaya: Kanada Vize Ve Yeni Fırsatlar” başlıklı sunuma ise Burak Çolak moderatörlüğünde, Kanada resmî göçmenlik danışmanı Judith Tokgöz katıldı. Göçmen danışmanlığı deneyimlerinin ötesinde sinema bağlamında Kanada’yı pahalandıran Tokgöz, “Kanada, Hollywood’un omurgası” diyerek sinema dalında çalışmak isteyenler için Kanada’daki imkanları şöyle özetledi: “Kanada’da sinema çekmek düşük maliyetli ve toplumsal devlet imkanlarından yararlanmayı sever Hollywood. Çoğu ülke de faydalanabiliyor lakin maalesef Türkiye, bu listede yok. Sizin dalda çalışma müsaadesi için muafiyetler var. Süreksiz oturumda şirket kurup şirket üzerinden C11 vizesi alınabilir. Quebec’te sıhhat sigortasından da yararlanabilirler. C14 istisna kodu, Kanada’daki canlı aksiyon televizyon ve sinema imalinde temel rollerdeki yabancı emekçilerin LMIA olmadan çalışmalarına imkan sağlar; C11’de kısa mühlet için vize muafiyeti oluyor. Buradaki projeyi, yapımı anlatmanız gerek, o takdirde yardımcı olunuyor.Bu, yalnız oyuncular, direktörler, dublörler, ışık uzmanları ve koreograflar için uygulanır”

Berlin Sinema Şenliği Yöneticiliğini beş buçuk yıl boyunca sürdüren Mariette Rissenbeek de Forum’un konuklarındandı. Rissenbeek, Berlin Sinema Şenliği örneği üzerinden “Uluslararası Sinema Şenliklerinin Sinema Sanayisindeki Rolü” üzerine bir sunum gerçekleştirdi. Rissenbeek, deneyimlerini şöyle aktardı: 

“90'larda Almanya'da dağıtım işinde çalışırken bir sineması, şenliğe sokmak için her vakit çok hevesliydik. Zira bağımsız bir sinema için şenlik iştiraki, görünürlük sağlar. Gösterime girdiğinde, “A, bu sinema Berlin’deydi ve ödül aldı” diyebilirler, bu da sinemanın tanıtımına yardımcı olur. Bu manada birçok şenlik, ulusal seviyede bile olsa sinema sanayisinin bir kesimidir ve sinemalara ekstra bir görünürlük sağlar. İkincisi; şenlikler bir ağ kurma platformudur. Bir şenliğe gittiğinizde tahminen de özel bir projesi olan bir direktörle tanışabilirsiniz, bir oyuncuyla tanışabilirsiniz ya da bir üretimci size bir teklif sunabilir. Büyük şenlikler ise, tıpkı Berlin üzere, milletlerarası çapta kıymetli buluşma noktalarıdır. Her ülkedeki sinema sanayisinin gelişimini öğrenir ve tıpkı vakitte ağınızı genişletirsiniz. 

Günümüzde birtakım sinemalar yalnızca şenliklerde gösteriliyor. Berlin üzere büyük şenliklerde halk, çoklukla öteki yerlerde izleyemeyeceği sinemaları görmek için şenliğe geliyor. Bu da odağın biraz değiştiğini gösteriyor. Büyük şenlikler, bilhassa Berlin üzere makul bir yapısı ve tadı olan şenlikler, her yıl belli bir imaj oluşturuyor. Her yıl şenliğe gittiğimizde ne tıp sinemalarla karşılaşabileceğimiz hakkında bir fikrimiz oluyor. Berlin, geçmişi ve misyonu olan bir şenliktir, bu yüzden beklentiler çok değişmez. 

90'larda Berlinale, Berlin'in batısındaki Zoopalast bölgesinde gerçekleşirdi ve şenliğin piyasası çok daha küçüktü. Potsdamer Platz'ın dizaynıyla birlikte şenlik, kent merkezine taşındı ve pazar büyüdü. Bu, şenliği, bağımsız sinemalar için daha alımlı hale getirdi. 

Covid sırasında beşerler daha çok sinemaları çevrimiçi izlemeye alıştı. Sundance ve Rotterdam üzere birtakım şenlikler çevrimiçi gösterimler sundu. Fakat biz Berlinale'de insanları bir ortaya getiren bir şenlik olmayı tercih ettik. Açık hava gösterimlerini tercih ettik ve bu büyük bir muvaffakiyet elde etti.  Covid sonrası birtakım şenlikler stratejilerini değiştirdi. EFM, Covid sonrası bir gün kısaltıldı. İzleyici iştiraki Covid öncesiyle birebir düzeylere geri döndü. Lakin ekonomik krizler, şenlik bütçelerini yönetmeyi zorlaştırdı. 2020'de Berlinale'nin bütçesi 29 milyon Euro'ydu, 2023'te ise 33 milyon Euro oldu. Finansal zorluklar yaşadık ve sponsorlar daha dikkatli hale geldi. Şenlik bütçesini karşılamak için hükümetten takviye almak zorunda kaldım. Her yıl bu bütçeyi sağlamak zorlaşıyor” 

Şebnem Pınar’ın moderatörlüğünü üstlendiği “Karakter Yaratımı ve Animasyon” sunumunun konuşmacısı, karikatürist- yazar Cem Güventürk’tü. Güventürk, “Sanat bilhassa karikatür, sahiden her şeyden haberinizin olması gereken, her üniteden sorumlu olduğunuz bir imtihan üzere. Ben zihnimi dev bir çöplük üzere görüyorum” derken bu işle uğraşacak olanlara şu tavsiyelerde bulundu: “Fikrin bu kadar değerli olduğu çağda fikir, sahiden çok yakınlarda gezmiyor. Bunu çok korkutucu buluyordum başta. Biz Türk halkı olarak kendimizi aşağı çekmekte çok ustayız, çok uçları yaşayan bir milletiz. Şayet tavsiye olacaksa ‘yok ya olmuyor artık, yapılabilecek her şey yapıldı’ noktasında tıkanıp kalmamalılar”

Sinema Çalıştayı koordinatörü Doç. Dr. Perihan Taş Öz’ün moderatörlüğündeki “Hikayeleri Bestelemek” başlıklı sunumun konuşmasıcı ise pek çok sinemadaki başarılı işleriyle tanınan, besteci Yıldıray Gürgen’di. Bugüne dek 160 projede, 500 kısmın üzerinde dizide misyon almış olan Gürgen, Öz’ün “Hikaye bestelemek sizin için ne tabir ediyor, nasıl işliyor bu süreç?” biçimindeki sorusunu şöyle cevapladı: 

“Temelde anlatılan öykünün üniversalliği var mı yok mu, herkese hitap eder mi soruları oluyor. Türkiye’de büyüyen biri olmadığım için Türkiye’nin dışında olan birtakım şeyler çok dikkatimi çekti. Tahminen biraz orada bir farkım olmuştur. Bir projede beni asıl tav edecek olan nedir? Mevzu yalnızca Türkiye’de çalışan bir mevzuysa bunu, Türk insanına nazaran yapmak gerekiyor. Kozmik bir husussa biraz daha o denli bakmam ve işlemem gerekiyor. Projeye dahil olurken ‘ben kimin gözünden bakarım?’ sorusunu sorarım. Kameranın açısından mı, orada görünmeyen bir oyuncu olarak mı, yoksa bir oyuncunun gözünden mi? Işıklandırmadan tut, renginden, kamera açılarına kadar her şey çok kıymetli. Aslında şunu söylemeye çalışıyorum; duyguyu, görselle birleştirebiliyorsam onun albenisi katbekat artıyor. Bizim işimiz bir noktada manipülasyondur; seyirciyi daha çok nasıl ekran karşısına kilitleyebiliriz?”

Forum’da ikinci gün devam eden sunumlarda SONY Eser Uzmanı Aykut Kılıç, Ozan Ali Korkut moderatörlüğündeki“SONY- Kıssaların Çözünürlüğünü Artırmak” başlıklı bir sunum yaptı. Kılıç; SONY’nin, çözünürlüğü artıran yeni sisteminden bahsetti. Anakart üzerine dahil edilen yeni bir üniteyle kameranın artık; hayvan, insan, kuş, tren üzere pek çok objenin ‘anatomisini algılayarak’ netlik yaptığını söyledi. 

“WEDIA CORP- Dijital Dönüşüm Yeni Çağ” başlıklı sunumda ise Funda Şen ve Erman Güleç konuştu. Günümüz maksadının ‘Z kuşağı’ olduğunu belirten Funda Şen, Z neslini ve sinemayla bağlantısını şöyle tanım etti: “Bu çocukların neredeyse üç yaşından itibaren ellerinde telefon, tablet; her şey var, bunlar multi çocuklar. Bir yandan bilgisayar oynarken bir yandan müzik dinleyip o sırada telefonda Instagram kaydırabiliyor. Pekala biz bu çocukları sinemaya nasıl getireceğiz? Bu çocukların birden fazla sinemaya gitmeyi külfet olarak görüyor, kıymetli buluyor. Neden; zira içeriğe o kadar kolay ulaşıyor ve o kadar süratli tüketiyor ki dikkati inanılmaz derecede kısa. Siz onu iki saat o salonda tutacaksanız nitekim ona bir şey vermek zorundasınız artık. Onu salona getirebilmek için onu yakalamak zorundasınız. Ve yakalama müddetiniz 2 ila 3 saniye”

Erman Güleç de Z neslinin tercihlerine dikkat çekti: “Gen Z'yi sinemaya nasıl getireceğiz? Onları yakalamamız lazım. Pekala onlar neredeler? Toplumsal medyadalar. YouTube Z jenerasyonunun bir numarası! Biz dijital platformlarda dikkati o sinemaya çekiyoruz. Daha sonra o kararsız izleyici, yani Gen Z kararsız bir biçimde sinema salonuna gittiğinde "Ok, ben bununla ilgili bir şey izlemiştim" diyor. Ve o vakit aslında Box Office’e yararını görüyoruz”

Şen, bu hususta sinema takımları ve direktörlere de şu tüyoları verdi: “Yönetmen olarak sette ‘motor’ dediğinizde lütfen ardınızdan da bir kamera size ‘motor’ desin. Kesinlikle küçük kesitler, komik anlar, hashtagleriniz en baştan aşikâr olsun. En başından sinemayla ilgili ipuçları, merak uyandıracak şeyleri verin gençlerin eline. Müzik için de kesinlikle lisans altına alınarak bütün dijital platformlara dağıtımının yapılması gerek, müzikle de çocukları yakalayabilirsiniz. Mesela sinemanızın müziği TikTok'da viral oldu; bitti! Orada sinemaya gelmeme talih ve ihtimalleri yok” 

Burak Çolak’ın moderatörlüğündeki “Media Hub – Dağıtım: 3 Boyutlu Satranç Oyunu” sunumunun konuşmacısıysa Kerim Emrah Turna’ydı. Uzun yıllar televizyonculuk yaptıktan sonra Media Hub’ı kuran Turna; yıllar içinde kurduğu network’le şu an bir Brezilya eserini Filipinler’e, bir Tayvan eserini Şili'ye lisanslayabildiklerini söyledi: “Düşünün ki şu an İspanya'da prime time'da Türk dizisi izleniyor. Amerika'da, Hispanik nüfusun izlediği iki büyük kanal var; Telemundo ve Univision. Onların prime time'ında Türk dizileri var” 

İpek Ügümü’nün moderatörlüğündeki sunumdaysa BluTV Orijinal Yapımlar Takım Lideri Oya Doğan, “BLU TV: Dijital Platformlarda Özel İmal Süreçleri” hakkında bilgi verdi. Öncelikle müracaat kriterlerinden bahseden Doğan, şöyle konuştu: “Her platformun muhakkak kimlikleri oluyor. Yani Blu TV'de şöyle bir gerçeklik var: İzleyici nitekim kendine dair bir şey bulmak istiyor. Hasebiyle çok lokal bir öykü olması çok değerli. Bilim kurgu, çok fantastik şeyler karşılık bulmuyor ve eğriti duruyor.
Başvuruda en azından bir kısım senaryosu varsa en azından proje hakkında bir izlenim oluyor. Ve yeterli senaryo her vakit aslında o kadar işin ortasında hakikaten öne çıkıyor” 

Meta Medya Ortakları Sorumlusu Eren Sağır da Ozan Ali Korkut moderatörlüğündeki “Facebook Meta – Cine - Z” başlıklı sunumda sinema kesiminde toplumsal medyanın nasıl daha efektif kullanılabileceğini anlattı. Sağır, “3 milyardan fazla insan platformlarımızı kullanıyor. Bu kadar büyük bir kitleyi düşündüğünüzde, siz dizi de üretseniz, sanat filmi yönetmeni de olsanız, bir aktör de olsanız yahut bir belgesel imalcisi bile olsanız, kendi kitlerinizi platformlarımızda bulabiliyorsunuz. Son ‘Reels’ formatımız mesela en süratli büyüyen formatlarımızdan biri; 200 milyar Reels her gün Facebook ve Instagram'da izleniyor. Hakikat biçimde servis edildiğinde, gerçek stratejiyle, gerçek girişle, hakikat temaslarla yayınlandığında içerik, kendi kitlesini bulup tesirini yaratma gücüne sahip” diyerek toplumsal medyanın gücüne dikkat çekti. Tüketici alışkanlıkları ve ihtiaçları ile platformların sunduğu özelliklerin daima birbirini besleyerek dönüştürdüğünü vurgulayan Sağır, içerik üreticilerinin buna dikkat etmesi gerektiğini vurguladı. Sağır, şöyle konuştu: 

“Bu 3 milyarlık kitlenin hepsinin belli bir formatta içerik tüketmek istediğini düşünmüyoruz. Bilhassa Reels bence sinema sanayisi için şu anda en değerli kanallardan. Lakin bu demek değil ki tek format. Mesela  bir belgesel içeriğine çok sıkı sıkıya bağlı bir komünite de Instagram yayın kanallarında bir ortaya gelebiliyor ya da bir oyuncu yeni projesine ait haberleri WhatsApp’tan paylaşabiliyor. 

mesela Instagram storyleri; en tanınan içerik usullerinden biriydi. Fakat algoritması o denli bir biçimde evrimleşti ki… Şu anda öykü içerikleri, bireylerin kendi arkadaş ve ailelerine, daha ilişkili olduğu, yalnızca onun özel içeriklerini takip eden şahıslara daha çok tavsiye edilmeye çalışılıyor. Buna karşılık mesela sinema içerikleri üzere, aktörlerin, yapımcıların, belgesel içerikleri üzere şeyler de feed, yani akış, tarafında. Hasebiyle geniş kitle için fesinlikle feed formatını tavsiye ediyoruz”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı